İki Kocalı Hilebaz Kadın

İki Kocalı Hilebaz Kadın Hikayesi

Bir zamanlar Mısır’da hilebaz bir kadın yaşarmış. Bu kadın, dolandırıcı ve hilekarmış. Dolandırıcılıkta, yalan söylemekte ve hilekarlıkta eşi benzeri yokmuş. Bu kadının iki kocası varmış. Fakat kadının kocaları birbirlerini bilmiyorlarmış. Bu kadın, uzun bir zaman bu iki adama hanımlık yapmış. Kadının kocasının biri dolandırıcı, diğeri ise hırsızmış. Kocalarına bu işleri bu kadın öğretmiş. Günlerden bir gün dolandırıcılık yapan kocası, hanımının yanına gelip:

-“Bugün insanlar, benim dolandırıcılık yaptığımı öğrendiler. Bana izin ver, birkaç gün buralardan gideyim ve başka bir şehre varayım” demiş.

Dolandırıcı kocasından bu sözleri duyan kadın, kocasına izin vermiş. Evlerinde bir çörek ve kuyruk yağı varmış. Kadın, çöreğin yarısı ile kuyruk yağının yarısını dolandırıcılık yapan kocasına vermiş. Dolandırıcı kocası çörek ve kuyruk yağını alıp yola çıkmış. Biraz sonra kadının hırsız kocası gelip kadına:

-“Ey hanım! Bugün benim hırsızlık yaptığımı öğrendiler. Bana izin ver, birkaç gün başka bir şehre gideyim” demiş.

Hırsız kocasından bu sözleri duyan kadın, ona da izin vermiş ve kalan çörek ile kuyruk yağını hırsız kocasına vermiş. Hanımından çörek ile kuyruk yağını alan hırsız koca yola çıkmış. Dolandırıcı adam, yolda giderken çok güzel bir pınar görüp oraya oturmuş. Ardından hırsızlık yapan adam da gelip dolandırıcının yanına oturmuş. İkisi birlikte ağaçların gölgesinde oturmuşlar. Karınları acıkan dolandırıcı ile hırsız azıklarını ortaya koymuşlar. Yemeğe başlayacakları sırada dolandırıcı, kendi çöreğine bakmış sonrada hırsızın çöreğine bakmış. Kendi çöreği ile hırsızın çöreğini alıp birleştirince ikisinin de aynı çörekten olduğunu görmüş. Ardından da kendi kuyruk yağı ile hırsızın kuyruk yağını birleştirince aynı yağdan olduğunu anlamış.

Bunun üzerine dolandırıcı, hırsıza:

-“Ey arkadaş! Sormak ayıp olmasın. Nerden geliyorsun?”

-“Mısır’dan geliyorum”

-“Hangi mahalledensin”

-“Filan Mahalleden”

-“Evin tam olarak nerde”

-“Filan yerdedir”

-“Hanımının adı nedir”

-“ Delile El-Muhtale derler.” Bunun üzerine dolandırıcı, hırsıza:

-“Ey kardeş! Senin adını söylediğin kadın, benim hanımımdır. Ev benim evimdir. Bunca yıldan beri o kadın benim nikahlı hanımımdır, onunla o evde yaşıyorum. Niçin yalan söylüyorsun” demiş.

Hırsız olan:

-“Deli misin? O kadın, benim kaç yıllık nikahlı karımdır. Sen neler söylüyorsun” demiş.

Sonra hırsız ile dolandırıcı, kavga etmeye başlamışlar. Sonra dolandırıcı hırsıza:

-“Şimdi dövüşüp kavga etmek doğru değildir. Kadının yanına gidelim ve ona işin aslını soralım. Bu durumu ancak ondan öğrenebiliriz” demiş. Sonra evlerine dönmüşler. Dolandırıcı olan:

-“Sen bu adamın karısı mısın yoksa benim mi” diye sormuş. Kadın:

-“Şimdiye kadar ikinizin de karısıydım. Fakat bundan sonra hanginiz daha hünerliyse, hanginiz daha çok para kazanırsa ben onun karısı olacağım. O da benim kocamdır” demiş.

Kadından bu sözleri duyan dolandırıcı, bu şartı kabul etmiş ve hırsıza:

-“Bugün ben dolandırıcılık yapayım. Sen de yarın hırsızlık yap” demiş.

Sonra dolandırıcı ile hırsız pazara gitmişler. Dolandırıcı, Avrupalı bir adamın on lirayı sayıp bir keseye koyduğunu ve kesenin de ağzını bağlayıp koynuna yerleştirdiğini görmüş. Bunu gören dolandırıcı, Avrupalı adamı takip etmiş ve yanına yaklaşmış, keskin bir bıçakla adamın elbisesini yarıp koynundan keseyi almış. Sonra da bir ahıra girip o on liranın dokuzunu almış. Adının yazılı olduğu gümüş yüzüğü de kesenin içine koyup ağzını bağlamış. Ardından da Avrupalı adamın haberi olmadan adamın koynuna keseyi koymuş. Dolandırıcının yaptığı işi hırsız görmüş. Dolandırıcı, biraz dolaştıktan sonra Avrupalı adamın yanına varmış. Yakasını tutarak adama birkaç tokat vurmuş ve adama:

-“Benim kesemi nasıl çalarsın” diye kızmış. Bu durum karşısında şaşkına dönen adam:

-“Ben senin keseni çalmadım, bu kese benimdir,” demiş

Sonra dolandırıcı ile Avrupalı adam hakimin yanına varıp birbirlerinden şikayetçi olmuşlar. Hakim, Avrupalı adama:

-“Kesede kaç liran vardı” diye sormuş. Avrupalı adam:

-“On lira” demiş. Bunun üzerine dolandırıcı, hakime:

-“Adam yalan söylüyor. Kesede bana ait dokuz lira var. Ayrıca kesenin içinde üzerinde adımın yazılı olduğu gümüş yüzüğümde var” demiş.

Hakim, keseyi yere dökünce yüzüğü görmüş. Sonra paraları saydırmış. Keseden dokuz lira çıkmış. Bu durumu gören hakim, parayı Avrupalı adamın elinden alıp dolandırıcıya vermiş. Dolandırıcı, keseyi alıp hırsızla birlikte kadının yanına varmış. Dolandırıcı yaptığı hileleri kadına anlatmış. Kadın ve hırsız, dolandırıcının hilesini çok beğenmişler.

Sonra gece olunca hırsız, dolandırıcıyı yanına alıp padişahın hazinesine götürmüş. Hırsız türlü türlü eşyalar çıkarıp hazineyi açmış. Hırsız ile dolandırıcı hazinenin içine girip taşıyabilecekleri kadar altın ve gümüş çalmışlar. Sonra padişahın odasının önüne gelmişler. Bu durumu gören dolandırıcı, hırsıza:

-“Ne yapmak istiyorsun?” diye sormuş. Hırsız:

-“Varıp padişaha, senin hünerin mi yoksa benim hünerim mi daha iyidir soracağım” demiş. Hırsızdan bu sözleri duyan dolandırıcı, hırsıza:

-“Allah aşkına gel gidelim,! Senin hünerin daha iyidir. Ben karımdan vazgeçtim” demiş. Hırsız:

-“Hayır olmaz. Mutlaka padişaha sormalıyım” demiş ve odaya girmiş.

Dolandırıcı ise odanın önünde kalmış. Hırsız, içeri girince padişahın yatağına uzandığını ve bir oğlunun da padişahın ayağını ovduğunu görmüş. Padişah, arada bir uyanıp tekrar uyurmuş. Padişahın ayağını ovam oğlanın ağzında sakız varmış. Bu durumu gören hırsız, eğilerek tahtın altına saklanmış. Eline atın kılını alıp ucunu oğlanın ağzına sokmuş. Kıl, oğlanın ağzındaki sakıza yapışmış. Hırsız, kılı usulca çekerek oğlanın ağzındaki sakızı çıkarmış. Bunun üzerine oğlan uyumaya başlamış. Hırsız, çocuğa ilaç koklatıp bayıltmış.

Hırsız, bir ip ile çocuğu belinden bağlayıp bir kandil gibi asmış. Sonra çocuğun yerine geçip oturmuş ve padişahın ayağını dizinin üstüne koyup ovmaya başlamış. Hırsız padişaha:

-“Ey padişah! Bir hikaye var, dinlemek ister misin sana anlatayım” demiş. Padişah, hırsızı ayağını ovan oğlu zannedip:

-“Anlat dinleyeyim” demiş.

Bunun üzerine hırsız, hanımını ve dolandırıcı ile Avrupalı adamın arasında yaşanan olayları anlatmış. Sonra da dolandırıcı ile hırsızın padişahın hazinesine girdiğini, dolandırıcının padişahın kapısında beklediğini, hırsızın padişahın ayağını ovan oğlunun ağzından sakızı alıp oğlanı belinden astığını ve hırsızın padişahın ayağını dizinin üzerine alıp ovduğunu padişaha anlatmış. Ardından da hırsız, padişaha:

-“Ey padişah! Bu durumda dolandırıcının hüneri mi daha iyidir yoksa hırsızın hüneri mi daha iyidir “ diye sormuş. Olayları dinleyen padişah:

-“Hırsızın hüneri, dolandırıcının hünerinden daha iyidir,” demiş.

Hırsız, padişahın ayağını biraz daha ovmuş ve padişah uyuyup kalmış. Padişahın uyumasıyla hırsız ile dolandırıcı evlerine gitmişler. Bütün olayları başından sonuna kadına anlatmışlar. Kadın, hırsızın hünerini çok beğenmiş ve hırsızı kendisine koca olarak seçmiş.

Sabah olunca padişah uyanmış. Oğlanı belinden asılmış bir şekilde görmüş. O anda gece ayağını ovan ve kendisine hikaye anlatan kişinin hırsız olduğunu anlamış. Padişah, hırsızın bu hünerini çok beğenmiş ve bu adamı bulunmasını istemiş. Padişahın askerleri hırsız ve karısını bulup padişahın huzuruna getirmişler.

Padişah bu ikisini bir güzel falakaya yatırmış, yedikleri dayaktan dolayı bir daha yapmayacaklarına dair yemin etmişler. Bu falaka olayından sonra hırsız ve karısı günahlarından dolayı Allah’a tövbe etmişler ve bir daha kötülük yapmamışlar.

İki Kocalı Hilebaz Kadın Hikayemiz burada bitmiş.

Kaynak: Kırk Vezir Masalları, İki Kocalı Hilebaz Kadın Hikayesi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.