Bağdatlı Hoca ve Padişahın Oğlu
Bağdatlı Hoca ve Padişahın Oğlu
Bir zamanlar bir padişahın iki oğlu varmış. Padişah, dünyanın gelip geçici olduğunu ve bir gün öleceğini düşünerek oğlunun birini tahta geçirmeyi düşünmüş. Diğer oğlunu ise bir terzinin yanına verip:
-“Terziliği öğrensin, bir gün lazım olur. Çünkü ‘Bir zerre hüner, yüz kilo altından daha iyidir derler,” demiş. Terzinin yanına verdiği oğlu, kısa süre sonra usta bir terzi olmuş. Bir gün padişah vefat etmiş. Padişah olmasını istediği oğlu tahta geçmiş. Terzi olan oğlu ise kaçıp Mekke’ye gitmiş. Kabe’yi dolanırken bir kese mücevher bulmuş. Keseyi alıp kuşağıyla beline bağlamış. Bir saat sonra bir hoca, eline aldığı bir taşı bağrına vurup:
-“Her kim malımı bulup bana verirse yarısını ona vereceğim,” diye inleyerek ağlamaya başlamış. Terzi Hocanın bu durumuna üzülmüş ve hocaya:
-“Ağlama! Malını ben buldum. İşte belimde duruyor” demiş ve hocayı çadırına götürmüş.
Terzi, keseyi belinden çıkarıp hocanın önüne koymuş. Hoca kesenin ağzını çözüp açmış ve içindekileri ortaya dökmüş. Kesedekilerin hepsi, değerli mücevherlermiş. Hoca mücevherleri üçe bölmüş ve terziye:
-“Gönül rızasıyla, içimden gelerek bu mücevherlerin bir kısmını sana vereyim” demiş.
Terzi:
-“Tamam” diyerek kabul etmiş.
Hoca, terziye verdiği bir kısım mücevhere kıyamayıp tekrar o bir kısım mücevheri ikiye bölmüş. Ardından terziye:
-“Bunun bir kısmını içimden gelerek sana vereyim” demiş. Terzi:
-“Tamam, kabul ediyorum” demiş. Bunun üzerine Hoca terziye:
-“Ey delikanlı! Şimdi bu kısım mücevheri mi istiyorsun yoksa Altınoluğunun altında senin için iyi, hayırlı dua edeyim, onu mu istersin” demiş. Terzi hocaya:
-“İyi, hayırlı duayı istiyorum” demiş. Bunun üzerine hoca ayağa kalmış, terziyi de yanına alıp Altınoluğunun yanına varmış. Hoca, altınoluğun altında ellerini kaldırıp dudaklarını birkaç kez kımıldatmış ve yüzüne sürmüş. Terzi de “amin” demiş. Ardından hoca, terziyi orada bırakıp oradan ayrılmış.
Terzi, kendi kendine, memleketime gidersem kardeşim, padişahlık makamında gözüm olduğunu düşünür ve bundan dolayı beni öldürür. Hiç olmazsa hocayla Bağdat’a gideyim diye düşünmüş. Hocanın yanına varıp:
-“Ey hoca! Bende seninle Bağdat’a gelmek istiyorum. Beni yanına yoldaş olarak kabul edersen sana yolda hizmet ederim” demiş.
Hoca, terzinin isteğini geri çevirmemiş ve yoldaşlığını kabul etmiş. Hoca ile terzi birlikte yola çıkmışlar. Bağdat’a varınca hoca, terziye:
-“Mesleğin var mıdır” diye sormuş. Terzi, hocaya:
-“Mesleğim terziliktir” demiş.
Bunun üzerine hoca, yanında getirdiği delikanlıyı başka bir terzi arkadaşının dükkanına götürmüş. Delikanlı, bu dükkanda çalışmaya başlamış. Hocanın arkadaşı, bir kumaş kesip delikanlı terzinin eline vermiş. Delikanlı terzi, o kumaşı ikindiye kadar dikip bitirmiş. Orada bulunan usta terziler, delikanlı terzinin diktiği elbiseye bakıp şaşkına dönmüşler ve:
-“Ömrümüzde böyle dikiş görmedik” demişler.
Delikanlı terzinin ustasına yüzbinlerce rahmet etmişler. Delikanlı terziye de aferin demişler. Bu sayede delikanlı terzi, elbise dikip günde on iki kırmızı altın kazanmaya başlamış. Diğer terzilere göre daha fazla iş yapar ve daha fazla para kazanırmış. Bir gün delikanlı terziyi Bağdat’a getiren hoca, hanımıyla kavga etmiş ve sinirlenip hanımına üç kez:
-“Boş ol” demiş.
“Son pişmanlık fayda vermezmiş”
Öfkesi geçen hoca, hanımını boşadığına pişman olmuş ve hanımını tekrar almak istemiş. Fakat hanımını tekrar alabilmesi için hülle yapılması gerekliymiş. Hocanın aklına delikanlı terzi gelmiş ve ona durumu anlatmış. Hoca, delikanlı terzi ile hanımını hakimin yanına götürmüş ve onları evlendirmiş. Hoca, akşam olunca delikanlı terzi ile hanımını karanlık bir odaya koymuş ve gitmiş. Hocanın hanımı kalkıp mumu yakmış. Delikanlı terziyi gören hocanın hanımı ona aşık olmuş. Çünkü delikanlı terzi oldukça yakışıklı ve güzelmiş. Terzi de hocanın hanımını görünce aşık olmuş ve birbirlerini çok sevmişler. Biraz sohbet ettikten sonra hocanın hanımı, terzinin elinden tutup hazinesini göstermiş. Hazine de kıymetli mücevherler ve altın dolu keseler varmış. Hocanın hanımı, delikanlı terziye:
-“Bu gördüğün malların hepsi benim. Hatta hocadaki mallar da benimdir. Eğer beni eşin olarak kabul edersen ve boşanmazsan bu malların hepsi senin olur. Ben de senin cariyen olurum” demiş. Hoca sabah olunca gelip delikanlı terziye:
-“Şimdi hakime gidelim hanımımı boşa” demiş. Bunun üzerine delikanlı terzi, hocaya:
-“Kadınla evlenip sonra onu boşamak, bizim adetlerimize göre ayıptır” demiş. Hoca, delikanlı terziye çok ısrar edip:
-“Hanımımı boşa, diye yalvarmış fakat delikanlı terzi kabul etmemiş.”
Hoca, çaresiz kalmış, hakimin yanına varıp olanları anlatmış. Hakim, hocaya:
-“Artık hanımı olmuştur. Boşanmaya zorlayamayız” demiş.
Hakimden bu sözleri duyan hoca, ağlayarak evine gitmiş. Yaşadıklarının etkisiyle hastalanıp yatağa düşmüş. Hoca, bir gün delikanlı terziyi yanına çağırmış ve ona:
-“Altınoluğun altında durup sana ne diye dua ettiğimi biliyor musun” demiş. Delikanlı terzi:
-“Hayır bilmiyorum” demiş. Hoca:
-“Sana başka bir dua etmeyi çok isterdim fakat olmadı. O anda ‘Allah’ım benim malımı ve öldükten sonra rızkımı bu delikanlıya nasip et’ diye dua ettim. Neyim varsa hepsi bu kadınındır, o da şimdi sana nasip oldu ve bundan başka neyim varsa hepsi senin olsun” demiş.
Aradan üç gün geçtikten sonra hoca vefat etmiş. Delikanlı terzi böylece büyük bir servete sahip olmuş ve ömrünü mutlu bir şekilde, her anını Allah’a şükür ederek geçirmiş.
Kaynak: Kırk Vezir Hikayeleri, Bağdatlı Hoca ve Padişahın Oğlu.
Uzun Masal okumak için sitemizin ana sayfasında bulunan arama kutucuğuna “Masal Oku Uzun” diye yazarsanız birden fazla uzun masal okuyabilirsiniz.